Kahraman

Kahraman

“…insan güvenini kaybettiğini ya da başkalarının ona olan güvenlerini kaybettiklerini daha sonra öğreniyor ancak- eğer ki öğrenebilirse, ben esasen bilinebileceğini sanmıyorum;…”

Javier Marias’ın Yarınki Yüzün üçlemesinin 2. Cildi “Dans ve Rüya”dan altını çizmişim bu cümlenin.

“… demek istediğim, ancak şimdiki zaman geçmişe dönüştüğünde, çok değişken, şüpheli ve dolayısıyla anlatılabilir olduğunda (bin kez anlatılıp ikisinin bile çakışmaması mümkündür) fark ederiz ki, şimdiki zaman henüz şimdiki zamanken de, reddedilmesi, bulanması, gölgelenmesi söz konusu değilken de farkına varmışızdır; aksi takdirde bir tarih saptayamazdık, oysa saptarız: “Bir gün geldi…”deriz ya da hatırlarız, romanlardaki gibi…” diye devam ediyor Marias.

Keşke o devam etse şimdi de. Başladım ama ben de esasen nasıl devam edebileceğimi bilemiyorum bu yazının. Yazarken düşüneceğim. Marias devam etse iyi olurdu, alırdı sazı eline bir saliseye bir ömür sığdırır anlatırdı. İş başa düştü. Taşıma suyla değirmen dönmezmiş, öyle demiş atasözü. Alıntılarla değirmen dönmez İlknur hanımcım. Buyurun.

Alıntılarla ilgili bir söz vardı aslında, aradım bulamadım nerede nasıl geçiyordu. Aklımda kaldığı kadarı ile diyordu ki; insanın kendisi söylemiş ya da yazmış olmak istedikleriydi alıntı yaptıkları cümleler. Kitaplarda altını çizdiklerimiz yaralarımızmış gibi bir söylem de vardı bir yerlerde. Altı çizili kitaplarımızı birine verirsek okuması için, yaralarımızı da açmış olurmuşuz. Hoş, yaralarımız hep açık artık. Paylaşıp duruyoruz. Aynı yerden yaralananların dikkatini çekiyor alıntıladıklarımız. Tedavisi olan yaralarsa tedavileri aynı yerden olmuyor.

Hep başka başka yerlerden.

Haydi bakalım şimdi de buradan buyurun o zaman. Neden alıntıladım bu yukarıdakini ben? Kime – kimlere güvenimi kaybettiğimi ya da başkalarının bana olan güvenlerini kaybettiklerini daha sonra mı öğrendim? Evet!

Eğer ki öğrenebilirse demiş üstat, o esasen bilinebileceğini sanmıyormuş. Nezaket göstermiş. Yazımın derdi ne Marias ne de bu üçleme olmadığına göre istediğim gibi devam edebilirim;

Basbayağı biliyorsun üstat, hissediyorsun. Kitaptaki karakter ne derse desin sen biliyorsun kime neden güvenini kaybettin hiç mi hiç güvenmedin hatta, kim sana artık güvenmiyor ve artık lütfen güvenmesin mümkünse zamanına denk geliyor o hâller. Anlatılar da işte o hâllerin binbir türlüsünden doğuyor kanımca.

Yazının buraya kadarını 6 Şubat 2023’ten önce yazmıştım. Başlangıç yapıp uykuya yatırdığım yazılardan biriydi. Sonra olan oldu.

Rakam olarak yazmaya utandığım kadar can kaybettik.

Utanç duyuyorum, öfkeliyim, bir daha hiç iyileşemeyecek kadar bitkin ve çaresiz hissediyorum falan gibi şeyler diyeceğim çoğumuz gibi, olmuyor. Bizim hiçbir hissimizle tarif edilemeyecek kadar acının içinde binlerce insan varken yerine oturmuyor ne bir kelime ne bir his.

Bir bakış var bir surat bugünlerden, aklımdan hiç silinmeyecek. Kötü çok kötü bir bakış. Sert denemez. Kötü. Çok kötü. Sertlik olsun isterdim gördüğüm. Hani hayat öyle bir gelir ki bazen yumuşak taraflarımızla önümüze çıkan kayaları aşamazken sert biri olsun isteriz ya bazen başımızda, yanıbaşımızda. Kahraman hani. Kahramanımız olsun hep isteriz. Kendi hayatımızın kahramanı olmayı bilemeyiz biz. Bir koruyucu kollayıcıya ihtiyaç duyarız bazen. Dağ gibi arkamda demek isteriz. Dağımıza yaslanırız. Yıkılmazdır güçlü kuvvetlidir serttir ama pamuk gibi kalbi vardır deriz. Öyle olduğuna inanırız. Kahramanların iyi yürekli olduğuna inanırız. Güveniriz. Güvenmek isteriz. Doğarken kimin evladı olacağımızı seçemediğimiz gibi, seçmediğimiz başka dağlara güvenen kuruların yanında yanarız bütün yaşımızla.

Sonraya bir dilek olsun dursun burada, çocuklarıma, torunlarıma kalsın. Bir kahraman seçmek isterseniz kendinize bir gün canlarım ki dilerim kendi kendinizin kahramanı olun önce. Enkaz altındayken avucunun içinde 55 saat boyunca bir kuş tutmuş o çocuğun hikayesini hatırlayın. Çırpınmadan bekleyen kuşu, birbirini yaşama bağlamak için atan kalpleri kötü bakan adamlardan koruyan kahramanlar seçin.

26.02.2023, Alaçatı