Mayosu üzerinde gezen tüm Murina’lara

 

Shaghai Ocean Aquarium

Murina, yakın zamanda izlediğim bir filmin adı.  “Müren Balığı”nın Hırvatçası. Filmi izledikten sonra incelemelerine bakarken, kullanılan metaforu ve neden filme ismini verdiğini daha iyi anladım. Müren balığı oltaya takıldığı yerden kendi etini ısırarak kurtulan bir balıkmış. Yılan balığıgillerden.

Benim gibi deniz sevdalılarının bayılacağı türden bir yerde, Adriyatik denizindeki adalardan birinde geçen, kendi etini kopararak oltalarından kurtulan bir genç kızın büyüme hikayesi.

Parlak, balık derisini andıran mayosu hep üzerinde, pek gülümsemeyen on altı -on yedi yaşlarında bir kız Julia. Deniz kokuyor hep. Evet, kokusu alınabilir bazı şeylerin ekrandan da olsa. Denizin tuzu üzerinde kalsın diye duş almadan koca günü hatta geceyi geçirmeyi sevenler bilir. 

Yetiksizliğini buyurganlığıyla kapatmaya çalışan bir babası var; Ante. Günlerini babasının “şunu getir bunu götür” talimatlarıyla geçiren Julia, yaşadıkları koya eğlenmeye gelen yaşıtlarını uzaktan izliyor. Denizi çok sevse de her sabah müren balığı avlamak için babası ile dalması kendi tercihi değil. Talimatlar böyle. Julia gitmek istiyor. Yüzmek, denizle sarmaş dolaş olmak özgürlük hissini desteklese de bir yandan tecrit edildiği yer evi. Ev dediğin “güvenilir çekirdek aile” midir? sorusuyla karşılaştığı büyüme sancıları var Julia’nın. Uzaktan izlediği gençler başka neler yapıyorlar acaba? Başka dünyalarda neler var? Hayatı keşfetmek için gitmesi gerek, gidemiyor. Kocasının baskısı altında ezilmişliğini kabullenen anne Nela da yardımcı olamaz Julia’ya. O da “babayı öfkelendirmeyelim”ci annelerden çünkü.  Giymek için kocasının değil kendi sevdiği elbiseyi seçebilseydi mesela, kimseyi öfkelendirmekten korkmaz, Julia kadar iyi bir dalgıç olmadığı için kızını kıskanacak kadar küçülmez, denizler ona da iyi gelirdi belki.

Babasının eski bir arkadaşı aynı zamanda annesi Nela’nın da eski bir aşk hikâyesi olan Javi’nin ziyareti  bir fırsat olabililir miydi Julia’ya. En az onun kadar heyecanlanıyorum ben de Javi gelince. (Filmleri gerçek gibi izleyen teyze modumu seveyimJ )  Yok, olmuyor. Ante’nin tam tersi bir karakter gibi görünse de Javi de kendi derdinde. Hem annesi hem kendisinin kurtuluşu için belki, eski bir aşkı alevlendirmeye bile çalışıyor Julia. Entrikalı bir duruşla yapmıyor bunu. Bir baba figürü mü âşık olunacak bir erkeğe bağlanmaya çalışmak mı o da bilmiyor. Kurtarıcı arıyor. Çok farkında bile değil ne yaptığının. Tek istediği kurtulmak kıstırıldığı doğası cennet gibi tasvir edilebilecek bu yerden. Neden cennetten kurtulmak ister ki insan? Dünyayı görüşünü engelleyen neresi olursa olsun bir hapishane haline gelmez mi o yer çünkü? Neresi cennet neresi cehennem kendine, yaşarken kendisi karar vermesine imkân yok mu? Büyüme sancısı çekip de böyle hissetmemiş kimse olabilir mi?

Bir işe yaramıyor kurtarıcı sandığı Javi. Kendi kendinin kurtarıcısı oluyor Julia.

Üzerine kapıların kilitlendiği o akşamı oltaya son kez takıldığı zaman olarak hatırlayacak belki sonrasında. ( Teyze modu on!) Büyümüşlerin riyâkar dünyasına hiç de ihtiyacı yok Julia’nın. Tıpkı müren balığının yaptığı gibi kendi etini ısırıp etrafında döne döne kurtaracak kendini. Denizler artık karanlıklarında zıpkınla avlanmak için değil de yüzünü güneşe vererek doyasıya yüzdüğü yerler olacak. Mayosu hep üzerinde.

 

16.01.2023, Alaçatı

 

Not 1: Fotoğrafları Şangay Okyanus Akvaryumu’nda çekmiştim, 2011

Suyun altında fotoğraf çekebilmeyi isterdim. Dalmaktan korktuğum için hiç deneyemedim. Bir gün denemeye cesaret edilecekler listesinde.

Not 2: Yazılarım inceleme ya da eleştiri niteliğinde değil sadece aklıma, gözüme, gönlüme takılanlar; bazen okuduklarımdan bazen izlediklerimden bazen de havadan sudan. Ben Mubi’den izlemiştim. Hâlâ gösterimde mi bilmiyorum. İnternetten bulunabilir yoksa. 74. Cannes Film Festivali’nde Hırvat yönetmen Antoneta Alamat Kusijanović’e Altın Kamera Ödülü’nü kazandırmış.

 

 

 

 

mrn